MUTLULUK REHBERİ
 

MUTLULUK REHBERİ

Mutluluk ulaşılması güç bir ütopya mı yoksa içimizde mi?


Mutluluk ulaşılması güç bir ütopya mı yoksa hayatın içindeki ayrıntıları fark etmek kadar basit mi?

Günlük hayatta sık duyduğumuz kelimelerden biri “olgunluk”. Nedir “psikolojik olgunluk”?

Psikolojik olgunluk kişilik olgunluğu kavramı ile karşılanabilir. Aslında insanın doğası gereği amacı “olgun insana" ulaşmaktır ve mutluluğun da yolu budur. Bunun için kendimizi tanımaya çalışmak, zayıf yönlerimizin farkında olmak ve bunların üstesinden gelmek için çabalamak gerekir. Modern dünyada her şeyi hızla tüketme, her şeyden hızla sonuç alma eğiliminde olan insan kendi zayıf yanlarından da hızla kurtulmak istiyor. Belki de bu yüzden ülkemizde ağrı kesici kullanımı ile antidepresan kullanımı yarışıyor. Üzüldüğünde, baş etmekte zorlandığı bir olayla karşı karşıya kaldığında hemen ilaçlarla mutluluğu aramaya başlayan insan kendini keşfedip hayat boyu uygulayabileceği bir baş etme yöntemi öğrenmekten mahrum kalıyor. Kısa vadede rahatlasa da yeniden benzer bir sorunla karşılaştığında bildiği tek yol ilaç olduğundan koşarak ilaç yazdırmaya gidiyor ve kısır bir döngünün içerisinde kendini çaresiz hissetmeye başlıyor. İlaç tedavisi çoğu zaman esas tedavi değil yardımcı tedavidir. Asıl olan kendinin farkına varmak, kendini keşfetmek ve kimyana uygun baş etme yöntemleri öğrenmektir.

“Bir ben var benden içeri.” der Yunus Emre. Psikolojik olgunluk, o içerideki seni de bulabilmektir ve içerideki senin ihtiyaçlarını dinlemek, zayıflıklarını öğrenmek, yaralarının nasıl tedavi edileceğine kulak vermektir. Zayıf yanları daha da derine, duyamayacağımız, göremeyeceğimiz yerlere bastırmak değil onlarla nasıl baş edeceğini öğrenip öz varlığını güçlendirmektir. Duyguları fark etmek ve onların sevinç, hüzün, öfke bir bütün olduğunu anlamaktır. Nelerin heyecanlandırdığını nelerin dengesizleştirdiğini fark etmek ve tanımaktır. Dengenin bozulmaya başladığını hissettiğinde ise kendine “Neden böyle oldum?” deyip kendini sanki bir filmin uzak çekimi gibi olayın içinden çekip nedenlerini objektif olarak değerlendirme çabası göstermektir.

Bir diğer taraftan karşındakini de anlamaya çalışmaktır. İnsan, çevresindekilerden bağımsız olarak düşünülemez çünkü sosyal bir varlıktır. Yalnızca empati değil burada anlatmaya çalıştığım, objektif olarak karşındakinin süreçlerini de değerlendirip onu koşullarıyla anlamaya çalışmak. Çoğu zaman “Ben olsam öyle yapmazdım.” cümleleri insanın hayattan aldığı tatmini düşürür. Bunun sebebi kendi koşullarımız ve bakış açımızla karşımızdakini değerlendiriyor olmamızdır. O kişi sen değilsin. Önce bunu kabul etmeli sonra da o kişiyi onu böyle davranmaya iten koşulları ile anlamaya çalışmalıyız ki gerçekten anlayabilelim. Yani psikolojik olgunluk, önce kendini sonra da çevrendekileri anlama gayretidir.

Çocukları düşün. “Çocukluk etmek” diye kullandığımız bir deyim bile yerleşmiş dilimize. Örneğin sahilde dolanırken bir çocuk gördün, annesinin paçasına yapışıp dondurma için ağlıyor. Annesi de parası olmadığı için o an ona dondurma alamıyor. Aslında orada olan çocuğun sınırların ve koşulların farkında olamamasıdır ve çocuklukta bu doğal bir süreçtir. Olgunlaşma ise eldeki mevcut koşulları ve sınırları bilmek, koşullar el vermediğinde bekleyebilmektir. Sabrı öğreniriz olgunlaştıkça. Koşulların değişmesi için çabalamayı. Olgunluk denince kavram genelleştiriliyor ve sanki ya hep olgun olmak zorundayız ya da hiç gibi algılanıyor. Oysa olgunluğun en temel göstergesi esnekliktir. Farklı durumlarda o duruma uygun davranabilme esnekliği gösterebilmektir. Araç kullanırken pedalların kontrolü bizdedir ve ne zaman gaza basıp ne zaman frenleyeceğimizi bildiğimiz ölçüde iyi şoförüzdür; işte hayat da tam olarak böyle medyanın dayatmalarını, anlık isteklerimizi, çevremizdekileri o an elimizdeki koşulların uygun olup olmadığına bakmadan istek ve dürtülerimizle elde etmeye çalışırsak gözümüz de aklımız da hep elimizde olmayanda olacağından mutsuzluk kaçınılmazdır.

 


Etiketler
Bir yorum yaz