MUTSUZLUĞA MAHKUMİYET
 

MUTSUZLUĞA MAHKUMİYET

İçerisinde bulunduğumuz düzen de sanki her şey mutsuzluğa kodlanmış gibi.
Değişim için tek gerekli olan ise kendini tanıyabilmek...


Yaşadığımız düzen içerisinde mutsuz olmaya mahkum edilmiş gibiyiz.
Doğuyoruz, büyümeye çalışıyoruz. Büyüme çalışırken çok erken yaşlarda okulla tanışıyoruz. Bir düzen içerisinde yıllarımızı veriyoruz. Belki de çocukluğumuzu.

Sonra sınav zamanları geliyor. Varımızla yoğumuzla sınav için çalışıyoruz. Çünkü bizlere deniyor ki “Şu puanı almalısın.” “Şu üniversiteye gitmelisin.” Bu koşullar içerisinde delicesine yarışmaya başlıyoruz. Bir sınav bitiyor. Bir diğeri başlıyor. Her sınavı atlattıktan sonra her şey şimdi daha kolay olacak diyoruz.
Diyoruz ve diyoruz.

Peki, ne oluyor?
Kendimizi tekrar bir sınavın içerisinde buluyoruz. Hadi en baştan aynı şey. Çok çalışalım, iyi bir başarı elde edelim.
Hayatı anlamaya, kendimizi tanımaya başlayacağımız dönemlerde sürekli yarışmak zorunda kalıyoruz. Yarıştıkça kendimizden uzaklaşıyor, her birimiz aynı kalıp içerisine sıkışıp kalıyoruz.

Sonra biri bize gelip diyor ki “Şimdi ileride, belki de ömrün boyunca yapacağın meslek için üniversite seçme zamanı.” İyi güzel de ben daha kendimi tanımıyorken nasıl karar verebilirim mesleğime.  Yap deniliyor, yapıyoruz.

Öyle ya da böyle bir üniversiteye yerleşiyoruz ve bir başka maraton başlıyor. Onu da sorgusuz sualsiz atlatmaya çalışıyor. Biraz daha kendimizi tanıyıp, olgunlaştıkça ne istediğimizi anlamaya başlıyoruz ama geç oluyor. Ya da bize geç geliyor her şeye en baştan başlamak. Bu psikoloji içerisinde o bölümü okuyup bitiriyoruz.

Sonra şansımız yaver giderse bir meslek ediniyoruz. Başlıyoruz çalışmaya. Tam burada başlıyor aslında mutsuzluğa mahkumiyetimiz. Hayat gayesi içerisinde çalışmak ve para kazanmak zorunda olduğumuz için mutsuz olsak da o işte kalmaya devam ediyoruz.
Sonuçta yaşamak için para kazanmak zorundayız. Ama insan mutsuz olduğu bir şey içerisinde nasıl verimli olabilir ki. Böyle işte. Bizde olamıyoruz.

Çok basit bir çözüm aslında hayatımız boyunca yarışmak yerine kendimizi, zevklerimizi tanıyabiliyor olsak başarı kaçınılmaz olacak. Çünkü o para kazanmak için katlanılması gereken bir şey değil insancıl ihtiyacımız olan üretmek olacak.
BU durumun cevabının çalışmamak ve yatmak olduğunu düşünmüyorum. İnsan dediğimiz varlık yaşadığı kısıtlı süre içerisinde üretmek durumda . Üreterek kendi varoluşunu kendisine kanıtlamak.
Sadece yatarak geçirilen bir hayat sürekli çalışmak zorunda olan bizler için çok cazip gelse de, bunun sonu yok. Kısa bir süreden sonra işe yarar olduğumuzu hissetmek isteyeceğiz. Bunun da sonu çalışmak ve üretmek olacak.

En basit olarak gördüğümüz işi dahi yapıyor olsak. Yaptığımız şeyi sevdiğimizde inanılmaz noktalara gelebileceğiz belki de.

İşte bu yüzden mutsuzluğa mahkumuz. O karar anlarında kendini tanımayan bir çocuğun üzerine atılan sorumluluklar altında eziliyoruz. Aynı eziklikle geçip gidiyor ömrümüz.

Her zaman söylemek kolay yapmak zor. Biliyoruz. Fakat başka bir çözüm yolumuz da yokmuş gibi.

Öyle ya da böyle yaşanıyor bu hayat. Nasıl yaşayacağımız bizim kararımız...


Etiketler
Bir yorum yaz

Türkçe Terapi Garanti

100%

Memnuniyet Garantisi

Terapinin başarıyla tamamlayana kadar Türkçe Terapi ödemeleriniz bizimle güvende.